İlişkiler Üzerine Bir Ayna: Marriage Story
Noah Baumbach, Yeni Amerikan Dalgası akımının en önemli temsilcilerinden biri. Karakter tahlilleri, olay örgüsü, diyalogların derinliği, sahne açılarının sadeliğiyle birlikte, birçok başarılı filme imza atmış bir yönetmen kendisi. Severek takip ediyorum eserlerini, bugün de çıktığı günden beri hakkında birçok yorum yapılan, kimisinin sevip kimisinin nefret ettiği bir filminin yorumuyla karşınızdayım: Marriage Story.
Küçük bir oğulları olan oyuncu Nicole ve yönetmen Charlie'nin, New York'tan Los Angeles'a uzanan boşanma hikayesi şeklinde özetleyebiliriz filmi. Aslında filmin büyüsü tam da bu noktada başlıyor: Bu kadar basit bir konuyu 137 dakika boyunca seyirciyi sıkmadan verebilmek. Velayet kavgaları, iki tarafın da kendi hayatlarının devamını farklı şehirlerde sürdürme istekleri, çevrenin görünülmez etkisi, karakterlerin birbirlerine karşı hissettikleri ama asla söyleyemedikleri birtakım düşünceler, bu boşanmayı çıkmaz yollara sokar.
Karakterlerin hayat içerisindeki gerçek portrelerden verilmesi, bu filmi özel kılan şey bana kalırsa. İzlerken ne Nicole'e hak verebiliyorsunuz ne de Charlie'ye kızabiliyorsunuz. İkisinin de yanlış da olsa "kendince" sebepleri var. Bir evliliği ya da ilişkiyi bitiren bir anlık düşünce değildir, bazı şeyler insanın içinde birikir ve sonunda patlarsınız. İki karakterde de bunu sık sık görüyorsunuz. Evliliklerini kurtarma çabaları, başlangıçta karşı tarafa olabildiğince makul yaklaşmaları, çocukları için en sağlıklı kararı bulmaya çalışmaları, bu yolda avukatlara başvurmaları, en nihayetinde kendi hayatlarını olabildiğince iyileştirme isteği... Hepsi oldukça gerçek, bu gerçeklikte olay örgüsü kadar diyalogların da payı büyük.
Aslında bu film bir bakıma iç hesaplaşması üzerinde de yorumlanabilir. Karakterleri daha iyi anlayabilmemiz için, flashbackler kullanıp olaylara hakim olmamızı istemiş Noah. Böylelikle neyin neden olduğunu daha iyi anlıyoruz. Tekrarlama ihtiyacı hissediyorum: Bence filmde iki karaktere de haklı ya da haksız diyemiyorsunuz. Ağır basan taraflar olacaktır ancak insan olmanın, iç karmaşalarının, hayatı paylaşan ve birbirine aşık olan bir çiftin aralarındaki ilişkinin nasıl eridiğini gerçekçi bir şekilde gözler önüne seriyor. Buradan da şuna geliyoruz: Hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor.
Burada bir es verip oyunculara büyük bir teşekkür etmek icap eder. Scarlett Johansson benim favori oyuncularımdan biri değildir, açıkçası oyunculuğunu çok da beğenmezdim. O yüzden cast seçiminde başrolde görünce bir korkmadım değil. Ancak yanıldığımı, filmin daha ilk dakikalarında anladım. Karakterle bütünleşmiş, acısını paylaşmış, bu gerçeklik hissini arada bir filtre olmadan seyirciyle paylaşmış. Gerçekten büyük bir oyunculuk gördüm, Oscar'ı da hak ettiğini düşünüyordum, keşke alabilseydi. Ancak unutulmaz bir oyunculuğa imza attı, kendisini artık yakın takibe aldım.
Adam Driver... Noah'ın çalışmaktan vazgeçemediği Adam, Marriage Story'i gördükten sonra heyecanlandığım ikinci kısımdı. Ses tonuyla birçok karakteri kaldırabileceğini düşünüyorum, Marriage Story'de de yanıltmadı. Scarlett ile muazzam bir ikili olmuşlar, bazı insanlar uyumsuz bulsa da bence karşılıklı olarak harika bir iş çıkarmışlar, birbirlerine yükseldikleri sahnelerdeki oyunculuk performansları harikaydı. En iyi erkek oyuncu için kalbimden geçen kişi de Adam idi ancak Joaquin varken şansının zor olduğunu biliyordum. Olsun, gönüllerin birincisi kendisi.
Ve sevgili Laura Dern... Dişli avukat Nora, bu yolculuk sırasında Nicole'ün en büyük destekçisi olarak karşımıza çıkıyor. Zaman zaman karakteri gazladığını da görüyoruz elbette ancak bu bile gerçekçilik açısından büyük bir özellik. Çıtı pıtı hareketleri ve güzelliği ile göz dolduran, harika oyunculuk sergileyen Laura ise Akademi'de Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülünü sonuna kadar hak etti.
Film başlarken Nicole'ün okuduğu mektubu, filmin sonunda Charlie'nin devam ettirdiğini görüyoruz. Bu küçük sahne o kadar duygusal ki, dramatik yapı bakımından tamamlayıcı bir bitiş olmuş. Aralarındaki dostluk ve sevgi sonsuza dek kalacak, Nicole'ün deyimiyle artık bir anlamı kalmış olmasa da.
Filmi Netflix'ten izleyebilirsiniz.
*fotoğraflar internetten alıntıdır.
Küçük bir oğulları olan oyuncu Nicole ve yönetmen Charlie'nin, New York'tan Los Angeles'a uzanan boşanma hikayesi şeklinde özetleyebiliriz filmi. Aslında filmin büyüsü tam da bu noktada başlıyor: Bu kadar basit bir konuyu 137 dakika boyunca seyirciyi sıkmadan verebilmek. Velayet kavgaları, iki tarafın da kendi hayatlarının devamını farklı şehirlerde sürdürme istekleri, çevrenin görünülmez etkisi, karakterlerin birbirlerine karşı hissettikleri ama asla söyleyemedikleri birtakım düşünceler, bu boşanmayı çıkmaz yollara sokar.
Karakterlerin hayat içerisindeki gerçek portrelerden verilmesi, bu filmi özel kılan şey bana kalırsa. İzlerken ne Nicole'e hak verebiliyorsunuz ne de Charlie'ye kızabiliyorsunuz. İkisinin de yanlış da olsa "kendince" sebepleri var. Bir evliliği ya da ilişkiyi bitiren bir anlık düşünce değildir, bazı şeyler insanın içinde birikir ve sonunda patlarsınız. İki karakterde de bunu sık sık görüyorsunuz. Evliliklerini kurtarma çabaları, başlangıçta karşı tarafa olabildiğince makul yaklaşmaları, çocukları için en sağlıklı kararı bulmaya çalışmaları, bu yolda avukatlara başvurmaları, en nihayetinde kendi hayatlarını olabildiğince iyileştirme isteği... Hepsi oldukça gerçek, bu gerçeklikte olay örgüsü kadar diyalogların da payı büyük.
Aslında bu film bir bakıma iç hesaplaşması üzerinde de yorumlanabilir. Karakterleri daha iyi anlayabilmemiz için, flashbackler kullanıp olaylara hakim olmamızı istemiş Noah. Böylelikle neyin neden olduğunu daha iyi anlıyoruz. Tekrarlama ihtiyacı hissediyorum: Bence filmde iki karaktere de haklı ya da haksız diyemiyorsunuz. Ağır basan taraflar olacaktır ancak insan olmanın, iç karmaşalarının, hayatı paylaşan ve birbirine aşık olan bir çiftin aralarındaki ilişkinin nasıl eridiğini gerçekçi bir şekilde gözler önüne seriyor. Buradan da şuna geliyoruz: Hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor.
Burada bir es verip oyunculara büyük bir teşekkür etmek icap eder. Scarlett Johansson benim favori oyuncularımdan biri değildir, açıkçası oyunculuğunu çok da beğenmezdim. O yüzden cast seçiminde başrolde görünce bir korkmadım değil. Ancak yanıldığımı, filmin daha ilk dakikalarında anladım. Karakterle bütünleşmiş, acısını paylaşmış, bu gerçeklik hissini arada bir filtre olmadan seyirciyle paylaşmış. Gerçekten büyük bir oyunculuk gördüm, Oscar'ı da hak ettiğini düşünüyordum, keşke alabilseydi. Ancak unutulmaz bir oyunculuğa imza attı, kendisini artık yakın takibe aldım.
Adam Driver... Noah'ın çalışmaktan vazgeçemediği Adam, Marriage Story'i gördükten sonra heyecanlandığım ikinci kısımdı. Ses tonuyla birçok karakteri kaldırabileceğini düşünüyorum, Marriage Story'de de yanıltmadı. Scarlett ile muazzam bir ikili olmuşlar, bazı insanlar uyumsuz bulsa da bence karşılıklı olarak harika bir iş çıkarmışlar, birbirlerine yükseldikleri sahnelerdeki oyunculuk performansları harikaydı. En iyi erkek oyuncu için kalbimden geçen kişi de Adam idi ancak Joaquin varken şansının zor olduğunu biliyordum. Olsun, gönüllerin birincisi kendisi.
Ve sevgili Laura Dern... Dişli avukat Nora, bu yolculuk sırasında Nicole'ün en büyük destekçisi olarak karşımıza çıkıyor. Zaman zaman karakteri gazladığını da görüyoruz elbette ancak bu bile gerçekçilik açısından büyük bir özellik. Çıtı pıtı hareketleri ve güzelliği ile göz dolduran, harika oyunculuk sergileyen Laura ise Akademi'de Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülünü sonuna kadar hak etti.
Film başlarken Nicole'ün okuduğu mektubu, filmin sonunda Charlie'nin devam ettirdiğini görüyoruz. Bu küçük sahne o kadar duygusal ki, dramatik yapı bakımından tamamlayıcı bir bitiş olmuş. Aralarındaki dostluk ve sevgi sonsuza dek kalacak, Nicole'ün deyimiyle artık bir anlamı kalmış olmasa da.
Filmi Netflix'ten izleyebilirsiniz.
*fotoğraflar internetten alıntıdır.
İyi Bayramlar, en güzel bayram mesajlarını okumak ve değerli yorumlarınızı almak üzere sizi blogummda görmekten mutluluk duyacağım.
YanıtlaSil